1927 yılında, kendi ülkemde yabancıların ortasında madenciliÄŸe atıldım. Kısa bir süre sonra çevrem, bir avuç yurt severin çabasıyla bilim ve teknoloji alanında hizmetli olanlar dışındaki yabancılardan arındı. Aynı dönemde, Zonguldak‘taki dağınık ve periÅŸan yapılı kömür ocaklarının, tek iÅŸletme halinde bütünleÅŸtirilmesi, en çetin koÅŸullar altında teknik yönden de baÅŸanlarak çapı küçük ama bizim için önemi büyük olan KÖMÜR HAVZAMIZIN, israftan korunması ve ulusal çıkarlara uygun biçimde deÄŸerlendirilmesi saÄŸlandı. Bakırlarımız dünya pazarlarına akar oldu. Demir ve kükürt yurt hizmetine girdi. Linyitlerimiz önemli görevler yüklendi. Krom önemli bir ekonomi gücü haline geldi. Petrol da bulunarak üretime geçirildi. Türk ulusu, bütün bu biribirini destekliyerek izleyen baÅŸarılı atılımları, Maden Tetkik ve Arama Enstitüsüyle Etibank‘ı kurarak salt kendi gücüyle gerçekleÅŸtirdi. Bundan kısa bir süre sonra da, kan ve ateÅŸ pahasına siyasal bağımsızlık kazanarak kurduÄŸu Türkiye. Cumhuriyeti Devletine, Osmanlılardan kalan dış borçları da (koyu bir yoksulluÄŸa katlanarak) kökten temizleyip, 1946 yılında ekonomik bağımsızlığa giden yolları da açtı. Fakat, 1946 yılını izleyen günlerde, kendi çıkarlarından baÅŸka hiçbir ÅŸey önem vermeyen yabancılara, kapılarımızı yeniden ardına kadar açtık. Osmanlı imparatorluÄŸunu yıkan SOSYO-EKONOMİK koÅŸulları deÄŸiÅŸtirmeye çalışacağımıza, bunların güçlenmesine seyirci kaldık. Hattâ yardımcı olduk. Böylece, ekonomik bağımsızlığa kavuÅŸma umudu yerine de, siyasal bağımsızlığı tekrar kaybetme kuÅŸkusu geldi oturdu. Yabancı eli ve parası olmadan maden kaynaklarımızı deÄŸerlendirenleyiz biçimindeki ön yargı, kitleleri ÅŸartlandırmak için yabancılar ve hizmetlerindeki yerliler tarafından yayılmaya baÅŸlandı. Amerikasız yaÅŸayamayız‘ın paralelinde yürütülen bu kampanya; özellikle madencilik ve ticaret Konunlarınm YABANCİ DEVLET memur ve Uzmanlarına hazırlattırılması ÅŸeklindeki (Ulusal Onurdan Yoksun) davranışları, kurtuluÅŸ savaşı kahramanlarına bile hazmettirecek kadar etkenliÄŸe ulaÅŸtı. 1960 yılında, bilimin güçlü sesine ve parlak ışığına açılan aralıklardan geçip süzgecine giren tartışmalardan öğrendik ki, Emperyalizm, kendi ulusunu ve öteki ulusları silah gücüyle sömürmek biçimindeki soygunculuÄŸu bırakmış ve yerine, mazlum uluslara güler yüzle yanaşıp, borç vererek kandırıp, para şıkırtısı ile ÅŸaşırtıp, içlerindeki hainleri de küçük çıkarlarla baÄŸlayıp gerçek niteliklerinin tam tersi olan ÅŸirin ve iyilik sever bir görü nüşle yeni ve kapalı soygun yöntemleri koy^ muÅŸtur. NEOEMPERYALİSTLER, artık gücüne gü venerek saldıran bir kartal deÄŸil, zehirler salarak uyuttuktan sonra avının kanını emen bir YARASA dır. Bundan ötürü, yabancıların telkinlerini bilim ve mantığın kantarlarına vurmadan, kı lı kırk yararcasına inceleyip yarar ve zararlarının tümünü açıklığa kavuÅŸturmadan benimsememek zorunludur. Böyle bir tutum, gavur deyiminde özleÅŸerek halk‘a yayılmış olan yabancı düşmanlığının (Xenophobia) zararlı ifratlarından korunmak için de gereklidir.